Eraserhead Film Analizi ve İncelemesi

 Film bittiğinde içimde gerçekten bir tatmin olmuşluk duygusu vardı. Gerçekten güzel bir film izlediğinin farkında olmanın verdiği o hissi yaşıyordum. Şu anda da o his henüz beni terk etmemişken yazıyorum. Film hakkındaki düşüncelerimi, fikirlerimi anlatacağım ama ufak bir uyarı: Bu yazı, inceleme ve eleştiri yazısından ziyade kendi çapımda yaptığım bir analiz olacak.


 Filmde diyalog çok az. Hatta başta, "herhalde Lynch hiç diyalog kullanmayacak" falan dedim içimden. Ama sonra karşı komşudan gelen filmin ilk repliği: "Sen Henry misin?" Bu replik film boyunca Henry'nin kendi karakterini, kişiliğini ve tercihlerini arama serüveninin bir işareti bence. Çünkü Henry, hayatını kontrol altına alamayan, ya etrafındaki toplum tarafından ya da engelleyemediği cinsel dürtülerinden dolayı hayatını yönetemeyen bir insan.
 Mary ve ailesinin evindeki yemek sekansı, izlemesi aşırı keyifli bir sekanstı. Özellikle Mrs. X'in Büyükannenin dizlerine kaseyi koyup, ellerinden tutması ve salatayı (sanırım salataydı) karıştırması, sistemin, halkı yönetmesine rağmen, halkı, özgür olduklarını söyleyerek kandırmalarının bir sembolüydü. Mr. X ise modern toplumun kişiyi hissizleştirmesine, duyarsızlaştırmasına bir gönderme.


 Daha sonra regl olan tavuk sahnesi geliyor. Henry'nin doğurganlıktan korkmasının ilk belirtisi de bu sahnede. Aynı zamanda yavrularını emziren bir köpek de rahatsız ediyor Henry'i. Mrs. X de bir kriz geçiriyor. Aslında Henry'nin tepkisinden yola çıkarak olanları ve olacakları tahmin ediyor ve bu yüzden böyle bir tepki veriyor da olabilir. Kriz geçtikten sonra Mrs. X Henry'i taciz ediyor. Ardından kızıyla evlenmesini -resmen emrediyor. Henry de böylece Mary ile evleniyor.


 Mary ile evliliklerinin, zorunluluktan olması, ikisinin de birbirini sevmemesi çok önemli bir nokta. Çünkü filmin temalarından birinin temeli atılmış oluyor. Kötü evliliklerden doğan çocuklar, istenmez. Bu yüzden Henry de korkuyor, baba olmak, yaratığı sevmek istemiyor. Sonuçta böyle bir evlilikten doğan her çocuk, her babanın ve annenin gözünde yaratıktır.
 Daha önceden tavuk kesme sahnesinde ipucu verilen olay sonunda yaşanıyor. Mary, yaratığa bakamıyor ve sonunda evi terk ediyor. Henry tek başına yaratığa bakmak zorunda ama bunu pek de başaramıyor. Tıpkı kendi içgüdüleri ve gerçek benliğiyle baş edemediği gibi. Onsuz yapmaya çalıştığında peşini bırakmayan benliği gibi, yaratık da Henry odadan çıkmaya çalıştığında ağlamaya, bağırmaya başlıyor.
 Ve rüya sekansı geliyor. Rüya sahnelerine geçmeden önce, kalorifer peteğinin arkasındaki kadına değinelim. Bu kadın, Henry için bir kurtuluş, bir ütopya ihtimalinin sembolü. Zaten, dikkat etmişsinizdir, kalorifer petekleri zindanlardaki parmaklıkları andırıyor. Yani Henry'nin hapsolduğu zindandan çıkış yolu, ona göre o kalorifer peteğinin ardındaki hayali kadında saklı.


 Rüya sekansının en önemli sahnesi, filme de adını veren silgi yapma sahnesi. Sahnenin sonunda Henry, savrulan silgi çöplerinin arasında beliriyor. Sahne genel olarak, sanayi toplumunda, bireylerin kendilerini ne kadar değersiz hissettiğiyle alakalı bir gönderme olabilir.
 Artık sonuna gelelim. Filmin sonunda Henry yaratığı öldürüp kaloriferin arkasındaki kadına kavuşuyor. Bir nevi, kötü yanlarından ve belki de sistemden kurtuluyor ve mutlu mesut yaşıyor. Cennete her şey çok güzeldir. In heaven everything is fine.


 Teknik anlamda da neredeyse kusursuz bir film. Senaryosu çok az diyaloğa sahip olsa da çok iyi yazılmış. Hikaye, kurgu olarak (ve aslında diğer her anlamda) deneysel ve tuhaf ama garip bir biçimde etkileyici. Yani başı, gövdesi ve sonu olmayan bir biçim tercihinin üstesinden ustalıkla gelmiş. Tek sorun oyunculuk biraz garip geldi zaman zaman. Ama o bile filmin atmosferine bir katkıda bulunuyor aslında. Görüntü yönetmenleri ise (Herbert Cardwell ve Frederick Elmes) gerçekten harikalar yaratmış.
 Kısacası film harika. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Yorumlar