Midsommar Film İncelemesi

 Filmi izlerken öylesine gerildim, öylesine kendimi sıktım ki film bittiğinde film hakkında ne doğru düzgün bir okuma yapabilmiştim, ne de eleştirel bir gözle izleyebilmiştim. Hatta diyordum ki "herhalde inceleme yazısı yazmam." Ama here I am. Çünkü filmi izledikten bir yarım saat sonra film kafamda oturmaya, meramını bana fark ettirmeye başladı. Üzerine düşündükçe karakterler ve olay akışı üzerine farklı çözümlemeler yapmam mümkün oldu. İncelemeye başlamadan önce söylemeliyim ki, o kadar huzursuz edici ki güzel demeye dilim varmıyor. Ama GÜZEL!


 Görsel olarak gerçek bir şölen yaşayacaksınız. Gösterişli ama yerinde bir renk kullanımı var. Senaryoya ve içeriğe hizmet eden görsel yapısı, izleyicisini büyülüyor, izleyicisini de o komünün içine çekiyor. Kamera hareketleri, açılar harikaydı. Özellikle başta Dani'nin ailesinin öldüğü sahnede, önce kız kardeşine, sonra Dani ve Christian'ın oturduğu koltuğa kameranın yaklaşması falan aşırı güzel tercihlerdi. Ya da ayin sahneleri, hepsi çok güzeldi. Senaryo olarak da etkileyiciydi. İkili ilişkilerdeki mahcubiyet ve bıkkınlık temelli gerilim filmin ilk yarısında çok güzel veriliyor. İkinci yarısında da çok iyi yansımalar ve metaforlar ile bir karakterin yüzleşmesini ve kurtulmasını anlatıyor aslında. Yani senaryo hem metaforlar ve yansımaları kör göze parmak yapmadan aktarabilmesiyle, hem de karakterler arası iletişimi ustalıkla yazmasıyla son derece başarılı.


 Filmin ilk yarısında soğuk, gri renkler tercih edilmiş. İkinci, yani her şeyin sarpa sardığı, korkutucu ve huzursuz edici sahnelerin başlamasıyla açılan yarıda da canlı ve daha sıcak renkler kullanılmış. Ve iki apayrı renk paleti de eşit derecede estetik gösterilmeyi başarmış.

 Film ilk yarıda sorunlu bir ilişki sunuyor. Dani karakteri ve Christian. Daha sonra Dani'nin ailesi ve kardeşi trajik bir biçimde ölüyorlar. Dani yine de direkt Christian'a tutunuyor. Christian'ın dizinde ağlıyor. İkinci yarının başlarında, yaşlı iki insan gönüllü olarak, kendilerini kurban verdiklerinde de, ailesinin ölümü ve kız kardeşinin intiharı aklına geliyor. Yine ilk Christian'a tutunuyor. Christian onun için bir kaçış yeri, güvenli alan. Travmalarıyla yüzleşmemek için Christian'a sığınıyor, yine. İlerleyen dakikalarda, seks ritüeli olarak adlandırabileceğim hadise meydana gelirken Dani olanları görüyor. Ve ilk kez o zaman, fiziksel olarak bir tepki gösterebiliyor: kusuyor. Çünkü aslında Christian'ı da kaybediyor. Bu onun için farklı bir travma. Ama aynı zamanda diğer travmalarıyla bir yüzleşme şansı da tanıyor. Aynı zamanda yas tutma şansı. Yas sahnesi de son zamanlarda izlediğim en iyi sahneydi.

 Filmin sonunda da, artık her şeyini kaybetmiş Dani, fiziksel anlamda da Christian'ı yok ediyor. Yanan bina aslında eski Dani'yi temsil ediyor. Ve sonunda, kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan Dani özgürleşiyor bir nevi. Belki de yeni ailesine katılıyor. Bu ilk başta iyi gibi gelse de aslında iç karartıcı bir son. Ya da bakış açısına göre tam tersi.


 Komün dışarıdan gelenlerin beynini yıkıyor. Bunu hem madde vererek, hem de sürü psikolojisi uygulayarak başarıyor. O "garip, huzursuz edici" güzellik karakterleri aslında garip ve ne yapacağını bilmeyen bir hale sokuyor. Komün psikolojisini ve atmosferi kullanarak karakterlerin bütün iktidarını ellerinden alıyor. Bunu Christian'a içki verilen sahneden rahatlıkla anlayabiliyoruz.
 Başka bir metafor da, Christian ve Dani arasındaki ilişki. Bu belki de en barizi. İkisi de kötü ve gergin bir ilişki yaşamalarına rağmen eyleme geçmiyorlar ya da ilişkiden kurtulmak için bir hamle yapmıyorlar. İsveç'e geldiklerinde de aynısı yaşanıyor zaten. Vahşi, çirkin şeyler yaşansa da ikisi de kurtulmak için bir çaba göstermiyor. Fakat belki de sonunda Dani hem ilişkisinden, bir nevi bağımlılığından kurtuluyor, hem de (bu biraz teoriye girecek ama ne yapalım artık) komünden kurtuluyor. Bağımlılıktan kastım şu: travmalarıyla yüzleşmekten korkması bir alışkanlık haline gelmiş. Bu alışkanlığı yerine getirmesinin en kolay yolu da Christian olduğu için Christian'a bağımlı kalmış. Ama sonunda Christian ile arasındaki bağı koparıp, kendi acılarıyla yüzleşmeyi başarıyor.

Yorumlar

  1. Okuduğum filmlerle ilgili olan yazılarının hepsini okudum. O kadar çok şey görüyorsun ki filmlerde benim göremediğim! Ama bu filmin altına yazıyorum yorumumu çünkü bu filmin bana neler hissettiğini biliyorsun. Tek bir şey dahi düşünemediğim bir film olmuştu; sadece acı çekmiştim. Ama şimdi yazını okuduktan sonra film bir başyapıt haline geldi adeta, özellikle olayların anlamları ve ifade ettikleriyle. Yazılarının bir çoğu için bunu söyleyebilirim sanırım. Mesela, In The Mood For Love yazında da filmi izlerken hissettiğimden çok daha fazla şey hissettim neredeyse! Gerçekten, yazıların çok keyifli, yorumların çok güzel. Ellerine sağlık! :)

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkürler yorumların için ❤

    YanıtlaSil

Yorum Gönder