A Bout De Souffle: Sevimli ve Romantik Bir Film Noir

 Başlık, bence filme bakış açımı özetliyor. Çünkü gerçekten, film karakterleriyle, karakterlerin jest ve mimikleriyle, karakterler arasındaki etkileşimlerle en hafif tabiriyle "sevimli". Aynı zamanda Michel karakterinin özenti film noir havasıyla da bir film noir esintisi seziliyor. Bu iki ögenin yanında en ağır basan teması da romantizm! Aşka tek taraflı bir şekilde tutunan Michel ve kafası karışmış Patricia arasındaki ilişkiyi izlemek harika bir deneyimdi.


 Film, Truffaut tarafından yazılıp Godard tarafından yönetilmiş. Truffaut bir gazete haberinden esinlenip yazmaya başlamış filmi. Godard ise senaryoya belli yerlerde dahil olmuş. Senaryo oldukça hoş. Güzel replikler, karakterler arası etkileşimler yazmakta son derece başarılı. Yine de sona doğru, film bütününden koparak, Patricia karakterini bize anlatmaya başlıyor. Ama aslında o noktaya kadar parça parça verdiği karakter zaten bizim kafamızda yerine oturmuştu. Ayakları yere basan, gerçekçi bir karakterdi zaten. Bu yüzden senaryonun sonlara doğru, bu tercihiyle yalpaladığını düşünüyorum. Ama yine de, mizahıyla beni yer yer epey güldüren sahneler vardı. Bunların bazıları yönetmen ve oyuncular sayesinde olmuş olsa da, senaryo da epey etkili bence.


 Godard filmi çekerken pek fazla bütçe bulamamış. Hatta kamerayı tekerlekli sandalye üzerine koyarak ya da el kamerasıyla çekmiş. Yine de görsel olarak da kesinlikle tatmin oluyorsunuz. Sabit kamera kullanılan sahnelerde kullanılan kompozisyon, yakın çekimler hepsi oldukça başarılı. Godard bence harikulade bir iş başarmış. Kurguya da hayran oldum, özellikle Michel arabada Patricia'ya korkak olduğunu söylerken övgüler yağdırdığı sahnelerdeki jump cut tekniği çok hoşuma gitti. Godard'ın bunu kullanmasının nedeni, yapımcının filmi fazla uzun bulmasıymış. Godard da böylece bu tekniği yaratmış ve filminde kullanmış. Jump cut tekniğinden bağımsız olarak da filmin aşırı hızlı gelişmesi ve sürekli müzik altı sahneler kullanılması ise filmin diğer eksilerinden.


 Oyuncular yer yer doğaçlama yapmış gibi hissettim. Bu, filmi öylesine etkileyici kılıyor ki! Arada sırada karakterlerin sevimlilikleri yüzünden kafamı yana eğmiş aptal aptal sırıtırken buldum kendimi. Özellikle Jean Seberg'in sempatikliği ve Belmondo'nun şapşal serseriliği beni benden aldı. 


 Film bize aşkı tek taraflı yaşayan bir adamı anlatıyor. Aşık olmaması gereken bir kadına aşık olmuş. Aşkına tutunuyor ama kadın aşık olmaktan korkuyor. Ve adam, hayatı dolu dolu yaşaması, sonuna kadar savaşması gerektiğini düşünüyor. Ona bunu hissettiren en önemli etken ise aşkı. Sonunda Patricia onu ele verince de yapabileceği bir şey kalmıyor. Yorgun düşüyor. Artık savaşmak için bir nedeni yok belki de. Sonunda ölüyor. Son sözleri Patricia'ya, "Sen gerçekten işe yaramaz birisin." Fakat Patricia bunun anlamını bile bilmiyor. Patricia karakteri olduğu gibi kalıyor yani.


 Özetle kusurları olsa da şahane bir film. Fransız yeni dalgasından izlediğim ikinci film. Diğeri 400 Blows idi. Onu daha çok beğenmiştim sanırım. Ama A Bout De Souffle de beni atmosferi, oyunculukları ve yönetmenliğiyle kendisine aşık etmeyi başardı.

Yorumlar