Dogtooth: Bir Distopya

 Ne diyeceğim hakkında bir fikrim yok aslında. Ama bunu yazmam gerektiğini hissediyorum. Kafamın içinde binlerce fikir, binlerce düşünce var ama ilk kez hislerimi ve düşüncelerimi yazıya dökemeyeceğimi hissediyorum. Film bittikten sonra içim burkuldu. Manipüle edilmiş on binlerce zihnin yaşadıkları aklıma geldi, tıpkı Bruce gibi diktatörlük rejiminden kaçmak için uğraşırken can veren on binlerce can...


 İnsan, kendi başına, bir davranış biçimi geliştiremez. Bir davranış biçimi yaratmak için muhakkak topluma ihtiyacınız var. Bu yüzden birini kontrol altına almak istiyorsanız yapmanız gereken tek şey uygun ortamı sağlamaktır. Bir toplumu yönetmek içinse bir otorite gerekir. Ve çarpık toplumların, yani çarpık davranış biçimlerine sahip bireylerin olduğu düzenlerin de diktatörleri olur. Bu filmde de Baba ve Anne otorite. Ama asıl otorite Baba. Çünkü zaman zaman, tıpkı devletlerdeki diktatörlerin bakanları yönetmesi gibi, Baba da Anneyi kontrol ediyor.


 Aslında Dogtooth bir yandan da coming of age filmi. Çünkü Büyük Ablanın olgunlaşmasını görüyoruz. Bir nevi ergenliğe girip, ailesinden kopma vaktinin gelmesini. Ve her gençliğe erişmiş kişi gibi ailesini bırakışını izliyoruz. Ne var ki, yaşadığı ortam beynini öyle ele geçirmiş ki, dişinin çıkması gerektiğini düşünüyor hâlâ. Ve yine hâlâ arabanın bagajına girmesi gerektiğini düşünüyor. Sonunda da ilk başta da bahsettiğim gibi yurtlarından kaçarken ölen mülteciler gibi ölüyor -aslında ucu açık bitse de ben kafamda öldüğünü kurdum.


 Film boyunca anormal, absürt şeyler yaşanıyor. Ama karakterlerin bunları sıradan karşılaması çok normal. Kuzey Kore'de yabancı bir film izlediği için öldürülen bir kadın vardı. Kuzey Kore'deki halkın bunu normal karşılaması gibi, çocuklar da onlara yapılan tüm o şeyleri normal karşılıyor. Çünkü beyinleri, tuzu telefon olarak, uçakları birer oyuncak olarak ve zombileri çiçekler olarak biliyorlar. Yani bu sistem, bu düzen zihinlerine, düşünce sistemlerine de etki ediyor. Tıpkı gerçek hayatta devletlerin sansür uygulaması gibi.
 Filmdeki karakter yaratımını irdelemek aslına bakarsanız çok zor. Çünkü karakterler bir şeylerin sembolü olarak verilmiş. Ve hepsi siyasi alt metne hizmet ediyor.Yine de bence, kendinize "Bir insan böyle koşullarda yaşasa nasıl bir insan olurdu?" diye sorduğunuzda verilecek en mantıklı cevap bu karakterler. Yani karakterlerin hepsi bu absürt durumun tarafından baktığınızda, son derece gerçekçi karakterler. Senaryo yapı olarak çok iyi bence. İnce ince işlenmiş bir olay örgüsü ve sonunda da harika bir climax anı var filmde. Bu da senaryoyu başarılı kılıyor. Oyunculuklar konusunda da, mimiksiz, donuk yüz ifadelerine rağmen (Yorgos Lanthimos'un alamet-i farikası) duyguları yansıtabiliyorlar. Yönetmenlikde de yer yer amatör gibi (en azından Lanthimos için amatör) hissettiren kareler ve çekimler olsa da genel olarak oldukça başarılı.

Yorumlar