The Devils Film İncelemesi

 Şok edici, estetik ve sürükleyici bir kaos hikayesi. Toplumun vahşiliğini, Tanrı'ya olan aşk ile bir insana karşı duyulan aşkın ortak paydasını, huşuyu irdeleyen bir başyapıt. Yine de çekildiği dönemden kaynaklı, yan karakterlerin fazlasıyla karikatürize yazılıp oynanması izlerken tat kaçırıyor. Fakat bu sorunlar, film bittiğinde hissettiğim tatmin duygusuna etki etmedi.
 Ana karakterler muazzam yazılmış. İzleyici kendi içinde karakterler hakkında bir analiz yapabiliyor. Özellikle Grandier'in Tanrıya ve aşka olan bakış açısı çok etkileyici. Zaten en güzel replikler onun replikleri. Oyunculuk konusunda da Vanessa Redgrave kadar olmasa da Oliver Reed de iyi bir performans sergilemiş. Vanessa Redgrave demişken Joan karakterine geçelim. O ne güzel bir oyunculuktur! O ne güzel bir karakter yazımıdır! Joan karakterinin kompleksini, aşkını, nefretini, korkusunu, yavaş yavaş delirmesini hem çok güzel yazmışlar, hem muazzam bir oyunculukla ekrana taşımışlar, hem de harika rüya sahneleriyle taçlandırmışlar. Grandier'e diyalog yazarak, Joan'a da rüya sahnesi yazarak karakterleri tanıtmışlar. Ve bence bu çok doğru bir tercih. Çünkü  Joan duyguları yüzünden şekillenen biri. Evet, Grandier'in karakterine de duyguları bir noktada oldukça etki ediyor. Yine de onun duyguları bile bir ideolojiden kaynaklanıyor sanki. Tanrısına ulaşma isteği, bunun aşktan geçtiğine inanması; Joan'ın ise aşkı, kompleksi, utancı, nefreti olağanüstü verilmiş.


 Lakin yan karakterler, özellikle Peder Barre ve Mignon berbat yazılmış. Aynı zamanda da berbat oynanmış karakterler. Tamam, yer yer absürtlük amaçlanmış filmde, ama böyle iki tane ne olduğu belli olmayan itici karakter koymak bence absürtlük değil. Zaten filmin o tercihini de saçma buldum. Tam ciddi bir şey oluyor, sonra saçma sapan bir mizah giriyor araya. Mizah ile dram arasındaki dengeyi sadece infaz sahnesinde kurabilmişler bence. Etraftaki insanların acınası gülünçlüğü, içeriğe hizmet eden bir mizah sayılabilir.
 Kalabalığın çılgınlığının, kaosun ve toplum psikolojisinin ne noktalara varabileceği gerçekten olanca rahatsız ediciliğiyle verilmeye çalışılmış. Bunu da yer yer başarsa da, bazı noktalarda (büyük ihtimalle yapım yılından dolayı) fazla klişe ve yapmacık bir noktaya kaçmış.
 İzlerken filmdeki karelere öyle hayran kaldım ki! Buraya binlerce screen shot ekleyebilirim herhalde. Gerçekten, çok harika bir görüntü yönetmeni ve set tasarımcısıyla çalışmış belli ki Ken Russel. Özellikle credits sırasında oynayan sahne gerçekten hem görsel olarak hem de hikayenin bağlandığı yer olarak inanılmaz bir sahne.
 Saf duyguların, toplumun yarattığı kaos içinde yozlaşmasını din, cinsellik, politika ve en önemlisi aşk hakkında bir film. Yine de bence çok fazla gerçekçi olmayan noktalar ve mantık hataları vardı.

Yorumlar