Joker ve Var Olma Çabası Üzerine

 Teknik anlamda neredeyse kusursuz bulduğum, özellikle seslerin, renklerin kullanımından çok etkilendiğim harika bir film. Phoenix de harika zaten. Etkilendiği eserlerin en doğru kısımlarını almış bana kalırsa. Sidney Lumet, Martin Scorsese, Victor Hugo gibi isimlerden etkilenmese de onlardan ders çıkarmış bir nevi.


 Tepki vererek var olma çabası, ya da kişinin tepki vermeyerek kendi varlığını unutma çabası üzerine önemli sözler söylüyor film. Arthur, dayanamıyor artık bu unutma çabasına. Yoruluyor. Tepki verememek onu yoruyor. Öylece durmak, tıpkı çocukluğunda annesinin sevgilisi onu bağladığı zaman olduğu gibi, tepki verememek. Ağlamamak. Dans edememek.
 Fakat öyle deli bir dünya var ki etrafında, gülmeden edemiyor. Onunla alay ediyorlar. Ama o da filmin sonunda aslında onlara gülüyor. Başta her ne kadar trajedi gibi görse de hayatı, dünyayı; sonradan gerçeklerin, sistemin ve toplumun içindeki absürtlükleri fark ediyor. Tabii ki gülüyor o da. Parçalanmış bir polis arabasının üzerine çıkıyor, ağzından akan kanla, mutlu bir yüz çiziyor kendine, sonra da gülüyor. Etrafında onun gibi, onlarca tepki verememekten yorgun düşmüş insan. Artık var olduklarını biliyorlar. Çünkü tepki verdiler. Var olduklarının farkına varmanın mutluluğu, yüzlerinden okunabiliyor. Bu sefer bilinçli olarak takınmamışlar bu mutlu yüzü. İstemsizce oluşan bir mutluluk bu seferki. Eskiden olduğu gibi, zorunda hissettikleri için değil.


Tabii ki de bunları Arthur'un fikirlerinin bir yansıması olarak yazdım. Arthur deli, etrafında toplananlar deli. Zaten ne ben savunuyorum, ne de film bu insanları savunuyor bence. Sadece, toplumun önce yarattığı sonra görünmezleştirdiği ucubeleri, yalnızları, akıl hastalarını, tepki veremeyenleri, akıllarından sadece negatif düşünceler geçirenleri, var olduklarını unutanları anlatıyor film.
 Arthur bir tepki verdiğinde, misal borsacıları öldürdüğünde dans ediyor. Dans etmek onun için hem bir mutluluk belirtisi hem de hatırlama anı. Var olduğunu hatırlama. Çünkü Joaquin Phoenix öyle bir dans ediyor ki, tüm benliğiyle varlığının bilincinde olduğunu gösteriyor. Hissetmenin nasıl bir şey olduğunu en baştan öğreniyor sanki.


 Joker bir antikahraman. Çünkü bir kahramanın klasikleşmiş özellikleriyle her ne kadar uzaktan yakından alakası olmasa da, izleyici onunla bağ kuruyor, sempati duyuyor, özdeşleşiyor. Ama bir yandan da hiçbir zaman tam olarak yakın hissedemiyorsunuz. Çünkü gerçekçilik ile karikatürize arasında sıkışmış bir karakter. Ve bu denge, harika kurulmuş.

Yorumlar