Ezber Bozan Bir Aile Draması: Parasite

 Senenin açık ara en iyisi olduğunu düşünüyorum (Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi'ni izleme fırsatım olmadı onu izleyince fikrim değişebilir). Yoksul bir ailenin, türlü dalaverelerle çok zengin bir ailenin evine yerleşmesini Bong Joon-ho'nun imzasıyla, komedi, gerilim ve dramı harmanlayıp seyirciye sunuyor film.
 Sınıf çatışmasının yarattığı karakterleri ve durumları gerek öykünün kendisiyle, diyaloglarla; gerek semboller ve alegorilerle anlatıyor. İyinin nasıl iyi, kötünün nasıl kötü olduğunu değil; iyinin ya da kötünün olmadığını anlatmaya çalışıyor Bong Joon-ho. Ezilenin sevimsizliği üzerinde durmaya çalışıyor. Fakirin ve ezilenin masum, saf olduğu; zenginin acımasız, katı yürekli olduğu anlatıyı elinin tersiyle itip yerine daha gerçek bir hikaye koymaya çalışıyor. Fakirin kokusundan, pisliğinden, zenginin tiksinmesi gayet doğal değil mi? Fakirin bu kokudan sıyrılmaya çalışması gayet doğal değil mi peki?
 "Ellerini yıkamış mıydın?"
 Bu soruyu duyması, kızının "ucuz" iç çamaşırıyla bir fantezi yaratılması, kokusundan rahatsız olunduğunu defalarca duyması ve fark etmesi: Bunlar Kim Ki-taek'in sondaki "parlama" anına yönelmesini sağlıyor. İlmek ilmek işleniyor bu karakterin intikam hırsı. Mr. Park'ı öldürerek aslında ezilenin intikamını alıyor. Kaçınılan o kokunun intikamını.
 "Zengin olmasına rağmen kibar değil! Zengin olduğu için kibar!"
 Fakirin sevimsizliğine karşı zenginin kibirli bakışını da bu replikle eleştiriyor işte Bong Joon-ho. Çünkü bu replik aynı zamanda, "Kötü olduğu için fakir değil! Fakir olduğu için kötü!" anlamına geliyor.
 İki aile arasındaki tek fark ekonomik düzey. Hatta kültürel anlamda fakir olan aile eğitim veriyor zengin olanlara. Sadece, fakir olanların üstüne bodrum katının rutubet dolu kokusu sinmiş. Aradaki tek fark bu belki de. Aynı o taş gibi, üstlerine yapışan bu koku yüzünden oldu bütün bunlar. Tek suçlu o bodrum katının rutubetli kokusu. Hikayedeki "kötü" ya da başka bir deyişle "parazit" işte o koku.
 Gerilimi komediyle kesen, dramı komediyle iç içe veren garip yapısı sanırım bu kadar büyülenmemi sağlayan en büyük etken. Aile dramasını, gerilimi, mizahı hepsi bir arada öyle bir ahenk içinde sunuluyor ki, bunun gerçek hayatta da az çok böyle olduğunu düşünüyorsunuz. Bir sahnede koltukta doğru düzgün oturamıyor, diğer sahnede kahkahalar atıyor, bir diğer sahnede ise içimiz cız ediyordu. Ayrıca bir yandan destansı, bir yerden minimal bir anlatıya sahip. O ikilik çok başarılı bir şekilde verilmiş. Ki görsellik olarak böyle bir ikilik kurma fikri bile çok mantıklı zaten.
 Dediğim gibi bayıldım filme. Hatta bu sene gördüğüm en iyi film: bu "tarif edilemeyen bir koku"ya sahip insanların öyküsü.

Yorumlar