Portrait Of A Lady On Fire ve Bakarak Sevmek, Severek Değişmek

 Neresinden başlasam aslında bilemiyorum. Ama sanırım şöyle başlamalıyım: Bu filme bayıldım ve keşke "2010'ların en iyi 50 filmi" listesini bu filmi izledikten sonra yazsaydım diye hayıflanıyorum başka derdim yokmuş gibi. Çünkü net ilk beşe girerdi. Sade ama inanılmaz görselliği, Sciamma'nın yönetmenlikteki akıllara zarar başarısı, yoğun duygularla bezeli hikayesi, az ve öz diyaloglarıyla bunu sonuna kadar hak ediyor zaten.
  Sevginin dönüştürücülüğü üzerine, bakmak, görmek, öğrenmek, hissetmek ve hatıraların doğası üzerine fazlasıyla düşündürdü. Aşk üzerine bir film yapıp hâlâ yeni bir şeyler söyleyebilmek olağanüstü bir başarı. Kişi, bir başkasına nasıl bakarsa, artık o başkası kişi için baktığı gibi mi olur? Bize bakan kişinin gördüğü şeye mi dönüşürüz? Baktıkça mı dönüşürüz? Dönüştükçe mi aşık oluruz? Verdikçe, aktardıkça mı dönüşür ve aşık oluruz? İşte film bu soruların hepsini bir arada soruyor. Hepsini iç içe cevaplıyor. Veya bir soru diğerinin cevabı olarak geçiyor izleyiciye. Bir mesaj kaygısı gütmeden, öylesine bir doğallıkla, başarıyor ki izleyicisini düşündürmeyi, filmden aldığım şeyleri bir kaç cümleyle açıklamak imkansız.

 Diyaloglar ve bazı replikler olağanüstüydü. Birbirleri hakkındaki detayları söyledikleri sahne, kavga ettikleri sahne kısacası ikilinin konuştuğu her sahnede o kadar iyi sözler vardı ki. Yine de çok az diyalog var. Ama filmin de buna ihtiyacı var zaten. O yüzden gereğinden az değil asla diyaloglar. Zaten olan diyaloglar da öylesine etkileyici ki fazlası zarar olurmuş.
 Orpheus miti tam yerinde kullanılıyor. Yani o veda edememe durumu, son kez arkana dönüp ona bakma, hatırasına mecbur kalmak filmin işlediği temaların başında geldiği için, daha iyi bir eserle paralellik kurulamazdı herhalde. Yalnız kurulan paralellik de öylesine dengeli, öylesine yerinde kurulmuş ki seyirciye asla zorlama gelmiyor.
 Filmin ismini aldığı sahne o kadar aklıma yatıyor ki. Yani ikisinin aynı anda birbirlerine baktıkları o an. İkisi de birbirlerine bir şeyler anlatıyorlar. Klişe olacak ama aşkları etrafa öyle bir kıvılcım yayıyor ki Héloise tutuşan eteğini bile fark etmiyor.
 Finali ise içime çöktü ve hâlâ kalkmadı. Salondan ruh gibi ayrıldım. İki finali de harikaydı. Ki bunu yapması oldukça zordur normalde. İki finali olan filmlerde genelde ikincisi gereksiz ve zorlama gelir bana. Ama burada durum oldukça farklı. İkinci final de en az ilki kadar etkileyici. Aynı zamanda iki final arasındaki kısım da aşırı etkileyiciydi bence. 28. sayfa detayı diyerek yazıya son vermek istiyorum...

Yorumlar