Geumul - The Net İnceleme

 Bir çıkışsızlık öyküsü, bir insanlık öyküsü. Doğal, gerçekçi, yalın ve dramatik yapısını, alışılagelmiş American dream anlatısını elinin tersiyle iterek destekliyor. Çünkü derdi bir rejimi kötülemek, "vah vah diktatörlük ne kötü şey," dedirtmek ya da bir kurtuluş hikayesi anlatmak değil. Daha doğrusu tam olarak bir hikaye anlatmak gibi bir gayesi yok. Günün sonunda elimizde başı sonu olan tutarlı bir öykü kesinlikle var ama filmin derdi bu değil sanki. Daha çok bir durumu, bir fark edişi anlatıyor.Bu yönüyle de, konusunu okuduktan sonra kapıldığım fikirleri orijinal, etkileyici anlatısını kullanarak yerle bir etti.
  Chul-woo sadece bir balıkçı. Ailesini seven, bildikleri ve bilmedikleriyle, özgür olamamasına rağmen mutlu bir adam. Hatta sanki mutsuzluk pahasına özgürlüğü de istemiyor kendisi. Tek istediği, devletlerin, hükümetlerin ve ideolojilerin dışında bir birey olarak kalabilmek. Çünkü her iki ideolojinin ve rejimin de kendi varoluşuna ters düştüğünü en acı biçimde fark ediyor. Mutluluk ve özgürlük arasında bir seçim yapmak için zorlanmaktansa, üstüne yüklenen bu yalancı "kahraman" mitinin ağırlığı altında ezilmektense ölmeyi tercih ediyor. Aslında bu bir intihardan çok karşı çıkma. Bir reddetme, ama hayatı reddetmiyor. Hayatını kontrol etmeye çalışan insanları reddediyor. Yani aksine hayata, kendi benliğini bir kabulleniş bu.
Kuzey Kore'deki mutluluğunun özgürlüğe ihtiyacı olmadan yetebileceğini düşünüyor en başta. Ve Kuzey Koreli olmaktan gururlu, bir şikayeti yok. Daha sonra Güney Kore'de özgürlüğün tadını alıyor fakat orada ailesi yok, mutluluk yok. Çünkü özgürlük, mutluluğu garantileyemez. Daha sonra Kuzey Kore'ye geri döndüğünde tıpkı Güney Kore gibi, oradaki rejimin de ona olmadığı bir karakter yüklediğini, ondan bir şeyler çaldığını, kendi ideal benliğinden bir parçanın ellerinden alındığını fark ediyor. Bu kadar yalancılıkla, sahtelikle, pozlarla baş etmek istemiyor. Bu ruh halini en iyi anlatan sahne de, fotoğrafını çekerken gülmesi emredildiğinde gülerken belli belirsiz ağladığı sahneydi bence.
 Filmin yönetmenliği o kadar gösterişsiz, sade ve geniş açılarında bile minimal kalmayı tercih eden bir yol izlemiş ki, izlerken, estetik olarak tam olarak neden etkilendiğinizi anlamıyorsunuz. Ama sanırım, doğal ve şatafatsız güzelliğin kendine has etkileyiciliğini kullanmış. Renk paleti, görüntü yönetmenliği, açıları da bunu kanıtlar nitelikte.
 Senaryo çok güzel kurulmuş, üstünde düşünülmüş ve bütünlüğü olan bir senaryo. Karakterlerin gelişimini ve temsil ettikleri şeyleri çok iyi tasarlıyor. Jin-woo başta fazla kusursuz gelse de onun aslında sadece normal ve olması gerekenden fazlası olmadığını anlıyorsunuz. Hem sonuçta o da Chul-woo'ya oyun oynamaktan geri kalmadı.
 Müzikler o kadar doğal, filmin akışına uygun veriliyor ki, müziğin girdiği tek bir sahne bile (birçok filmin aksine) klip gibi hissettirmiyor. Ve çok iyi bir soundtrack! Hemen listeme ekleyeceğim kendisini...
 Oyunculuk bakımından bir kaç sahne dışında akılda kalacak, olağan üstü performanslar olmasa da bence hepsi oldukça iyiydi.
 Kısacası bir balıkçının, bir insanın, sıkışmışlığın, ezilmenin, arada kalmanın, yaşamaya çalışmanın hikayesi anlatılıyor filmde. Üzücü hatta bir kaç damla gözyaşı dökebileceğiniz bir film. İzlediğim ilk Kim Ki-duk filmiydi. Ama bir an önce tüm filmlerini izlemek istiyorum şu an.

Yorumlar